30.07.2010

“Aslolan Demokrasi Kültürü”



(DP Basın Merkezi - 26 Temmuz 2010)  

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’e verdiği özel demeçte, TSK’nin İç Hizmet Yasası’nın 35. maddesinin kaldırılması konusunda kendisinin de çok çalıştığını vurguladı ve “Ancak destek bulamadım. Kaldırılması önemli. Ancak başlı başına yeterli değil. Elinde silah taşıyan adamı hiçbir şey engellemez. Asıl mesele, ülkenin darbeye zemin verecek şartlar içine sürüklenmemesi” diye konuştu.
Demirel’in Çakırözer’e yaptığı özel açıklamanın tam metni şöyle:
“Radikal Gazetesi Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’in, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan aldığı demeçle başlayan ‘TSK İç Hizmet Yasası’nın 35. maddesi kalksın’ tartışması, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Bingöl’den verdiği yanıtla önemli bir noktaya taşınmış oldu.
İnternet haber sitesi T24’ün Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın da hafta içinde 35. maddenin tarihçesini aktardığı ayrıntılı yazısında, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde, iki kez Başbakanlık koltuğundan uzaklaştırılan 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ‘Bu madde durduğu sürece, Türk Silahlı Kuvvetleri, hükümete de, parlamentoya da sormadan ‘laiklik elden gidiyor’ diyerek re’sen el koyar’ sözlerine atıfta bulunarak, iktidar ile muhalefet arasında bu madde üzerinde sağlanacak bir uzlaşının büyük anlamına işaret ediyordu.
Demirel, Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede 35. maddenin geçmişinin sanıldığı gibi 1960 darbesine değil, Akın’ın da yazısında işaret ettiği gibi Atatürk dönemine uzandığını belirterek ‘Atatürk 1935’te Cumhuriyeti orduya emanet ediyor. Bu işin hikâyesi böyle başlar. Sonra bu, talimat haline geliyor. İç Hizmet Talimatı oluyor. 1960 ihtilali sonrasında da bu talimat kanun haline getiriliyor’ dedi.

Çok Uğraştım, Gücüm Yoktu

TSK’ye Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi veren maddenin pratikteki anlamını Demirel şu sözlerle anlattı:
‘Tüm askeri müdahalelerin hukuki gerekçesi olarak yorumlandı. Askerler tarafından her seferinde ‘Bırakalım da ülke yıkılsın mı? Bu gidişata seyirci kalamayız’ şeklinde kullanılageldi. O madde durduğu sürece, öyle de anlaşılmaya devam edecek. Bir an evvel ortadan kaldırılması meselesi çok konuşuldu. Ama bugüne kadar mümkün olmadı.’
Defalarca iktidar koltuğuna oturan, yedi yıl da Cumhurbaşkanlığı yapan Demirel, 35. maddenin kaldırılması konusunda kendisi çaba harcamış mıydı? Demirel’in yanıtı şöyle oldu:
‘Çok uğraştım, çok konuştum. Ama gücümüz yoktu. Tek başına iktidar olmadım ki. Koalisyon hükümetleriyle de mümkün değildi. Kaldıralım dendiğinde destek çıkmazdı.’
Cumhurbaşkanlığı dönemi için ise ‘Bizim sistemimizde Cumhurbaşkanı’nın bu kadar gücü yok’ demekle yetindi.

İhtilal Yapana Gerekçesini Sormazlar

İktidar ile muhalefet arasında son birkaç gün içinde maddenin değiştirilmesi yönünde karşılıklı açıklamaları anımsatıp, ‘Bu maddenin kaldırılması Türkiye’de darbe olasılığını ortadan kaldırır mı?’ sorusunu yönelttiğimizde ise ‘Kalkması tabii ki önemli adımdır. Ama başlı başına yeterli değildir’ diyerek şöyle devam etti:
‘Elinde silah taşıyan adamı hiçbir şey engellemez. İhtilal yapmaya kalksa gerekçesini mi soruyorlar adama? İhtilal yapıldıktan sonra kendisi söylüyor gerekçeyi. Asıl mesele bunlarla karşılaşmamayı başarabilmek. Yani hikâye geliyor demokrasi kültürüne, geleneğine dayanıyor. Yüksek iradeye herkesin mutlak itaatini tesis ederseniz, o engeller. Birincisi bu. İkinci olarak da o ülkenin darbeye zemin verecek şartlar içine sürüklenmemesi lazımdır. Yani, ihtilal geleneği yerleşmiş bir ülke. Ancak, seçimle gelenin seçimle gittiği, iktidarın kansız, hilesiz, kurallar doğrultusunda değiştiği bir ülke haline gelirse darbeler engellenir. Ama memleketin içinde bulunduğu ağır şartlar nedeniyle halk tedirgin olmuş ve ‘asker gelince düzelir’ demeye başlamışsa, bu konuda askeri cesaretlendirmeye başlamışsa o zaman son bulmaz bu beklentiler. Tüm mesele, halkın mutlak manada artık darbeye zihninde yer vermemesini sağlamaktır. Unutmayın, 1980 darbesine ve onu yapanların yazdığı Anayasaya bu halk yüzde 92 oy verdi!’


‘Hesaplaşma’ Söylemi, Boş Laf.


Söz 1980 darbesi ve 1982 Anayasası’na gelince, Demirel’e 12 Eylül’de halkoyuna sunulacak Anayasa değişiklik paketi için AKP’nin yürüttüğü ‘12 Eylül ile hesaplaşma’ kampanyasını nasıl değerlendirdiğini de sorduk. ‘Bunlar mugalata. Yani boş laftan ibaret polemik’ dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti:
‘12 Eylül’le hesaplaşılacak, intikam alınacakmış? Bu Anayasa yüzde 92 oyla kabul edilmiş. Kimden, nasıl intikam alacaksın şimdi? Kurucu Meclis’ten mi? Halktan mı? Askeri cuntadan mı? Cunta ‘yapın’ demiş yapmışlar. Peki, senin şimdi getirdiğin değişiklik, o dönemi yargılamak için ‘özel mahkeme’ imkânı getiriyor mu? Hayır. 26 madde değişiyor. Bunun 24’üne kimsenin itirazı yok. Daha evvel de 95 maddesi değişmiş. O zaman ‘intikam’ dememişsin de bu sefer nasıl intikam oluyor? Referandumdan evet çıkarsa 12 Eylül Anayasası kalkıyor mu ortadan? Değişmemiş maddeler var, Anayasa da duruyor işte. Onun getirdiği kurullar da aynen duruyor. Fransız İhtilali’ne de karşı çıkıldı. Ama duruyor işte yerinde.’

Memleketin Önceliği 12 Eylül Değil Terör


‘12 Eylül ile hesaplaşma’ ya da ‘35. madde’ gibi tartışmaların önemli olmakla birlikte Türkiye’nin öncelikli sorunu olmadığını kaydeden Demirel, ‘Tabii ki onlar da önemli. Ama daha başka sorunlarımız da var. Hepsinin en birincisi de terördür. Askerimize polisimize kurşun sıkılıyor, insanlarımız öldürülüyor. Karakollar, garnizonlar hücuma uğruyorsa düşünülecek şey budur. Devlet neden zaafiyete uğramış onu sormamız lazım’ dedi.
Anayasa paketi ve gündemdeki diğer meselelerle ilgili tartışmaların ‘hür’ bir ortamda gerçekleşmediğine de dikkat çeken Demirel, ‘Gazeteciler yıllardır hapiste. Dışarıdakiler de korku içinde. ‘Bir şey söylersem ben de kapatılırım’ endişesi taşıyor herkes. Böyle ortamda neyi nasıl tartışacaksın?’ diye konuştu.
Askeri darbelerden en fazla muzdarip olan siyasetçilerden biri olan Demirel’in bunlara gerekçe olan TSK İç Hizmet Yasası’nın 35. maddesinin değiştirilmesi konusunda verdiği destek önemli bir tavırdır. Diğer yandan, anayasa değişiklik paketinin kamuoyuna ‘askeri darbenin sorumluları ile hesaplaşılacak’ şeklinde sunulmasına, 12 Eylül mağdurlarından biri sıfatıyla Demirel’in mesafeli tutumu ve bu tutumuna dayanak yaptığı güçlü gerekçeler üzerinde düşünülmesi gerekir.”
Kaynak: Cumhuriyet / Utku Çakırözer

Hiç yorum yok: